Uzun süredir haberleri takip ediyorum. Otopark mafyası, ihale mafyası, tapu müdürlüklerinde ki dolandırıcılıklar, 657 tabii memurun milyarlık rezidansları, arazi mafyası, esnafı haraca bağlayan şehir eşkıyaları vb. 20-25 yıl önce yayınlanan eski Amerikan filmlerindeki hikayelerin ülkemizde gerçekleşenleri ve daha basına yansımayanları da mevcut.
Aslında bu sorunlar daha öncelerde de yaşanan, medyanın son yıllarda teknolojiyi sonuna kadar kullanması ile iyice ayyuka çıkan olaylar. Yani tarih tekerrürden ibarettir sözü bu durumları en iyi şekilde ifade eden bir atasözümüz.
Günümüzde ülke yönetiminde söz sahibi olabilmek için gerçekten iyi bir maddi birikiminiz olmalı.Maddi birikiminiz yoksa da yeteneğiniz ile sermaye sahiplerini sizi desteklemeleri için ikna etmelisiniz. Maddi birikiminiz de olsa, destek te bulsanız seçilebilmeniz için sizi seçecek olanlar meşru veya gayrimeşru vaatlerde bulunmalısınız. Bu vaatler seçildiğinizde sizin yol çizginizi belirleyecektir. Ülkeyi idare etmeye aday olan milletvekilliği seçimlerinde bile bu tür oyunlar, gizli vaatler dönüyorsa halkın içinde daha niceleri dönüyordur.
Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini gösteren birçok kıstas var. Kitap okuma oranı, gazete satış oranı, üniversite miktarı, üniversitelerde üretilen projelerin oranı, ihraç edilen bilgi işlem ürünlerinin oranı, ceza evlerinin sayısı, mahkumların nüfusa oranı, aile bütçesinde eğitime ayrılan paranın genel bütçeye oranı, devletin eğitime ayırdığı bütçenin genele oranı, vb. Bu kıstaslara daha birçok kıstas eklenebilir.
Bu gelişmişlik düzeyini belirleyen kıstasların ülke yönetiminde de ne kadar etkili olduğunu düşünebilirsiniz. Örneğin Milli Eğitim Bakanının bir öğretmenden olması mı daha mantıklı yoksa başka bir meslekten olması mı? Bu örneği resmi kurumların bürokratlarını belirlemede de verebiliriz. Bir imamın Kültür ve Turizm ile ilgili bir dairede yöneticilik yapması gibi.
Bu tür durumları kendi ülkenizde hemen hemen her kurumda görüyorsanız, elbette torpilden, adam kayırmaktan, liyakat yerine yalakat sistemine geçildiğinden bahsedebilir ve ülkenin geleceğinin değil de bireylerin günlük çıkarlarının düşünüldüğü fikrine kapılabilirsiniz.
Aslında be eleştirel yaklaşımın bize ne faydası var diye soranlar da çıkabiliyor. Bir çok kurumda iş ve işleyişin uydurulmaya çalışıldığı Toplam Kalite Yönetimi standartlarına ulaşabilmek için her kurum bir muhalefet masası oluşturmalıdır. Bu muhalefet masası yapılacak veya yapılmış olan projelerin veya uygulamaların olumsuz taraflarını araştırarak yönetime rapor şeklinde sunar. Zaten Toplam Kalitenin yakalanabilmesi için olumsuzlukların da öngörülmesi ve tedbir alınması esastır. Bu sistematiği uygulayabilen kurumlar (devlet, resmi veya özel kuruluş, vb.) Uluslararası Kalite Belgesi almayı hak ederler.
Elbette siz de kendi ülkenizin rahatını, refahını, adaleti, adil gelir dağılımını, adil hizmet dağılımını, fırsat eşitliğini, güvenliğini istiyorsanız sizi yönetenlerin bu konularda çalışmalar yapmasını desteklemeli hatta zorlamalısınız. Bu doğrultuda konulan yasalar bir yerde sizin de bazı özgürlüklerinizi kısıtlarsa da sesinizi çıkarmayacaksınız.
Örneğin bir üniversitenin halka açık olimpik yüzme havuzunun tribünlerinin halka kapalı olması nasıl bir anlayış acaba? Sorduğunuzda “halkımız temiz değil tribünleri kirletiyor” cevabını vermek yerine, Kabahatler kanununun işletilmesi için gerekli yasal prosedürü değiştirebilirsiniz. Böylelikle belki 10 yıl gibi uzun bir süreçte halka havuzun tribünlerini temiz kullanmayı öğretebilirsiniz.
Yine konu dönüp dolaşıp eğitime, öğretime geliyor. Eğitim ve öğretim de kaliteyi ve gelişmişliği yakaladığınız zaman birçok sorunun kendiliğinden çözüldüğüne şahit olacağız. Buna inancım tam.
Ülkemizde yaşana bütün insanların haklarını gözetecek, adil, modern ve uzlaşılabilir bir anayasa ile desteklenen; yenilikçi ve fırsat eşitliğine önem veren, girişimciliği ön plana çıkaran, mesleki ve teknik eğitiminin ülkemiz tarafından kıymetinin bilindiği bir eğitim sistemi ile halledemeyeceğimiz sorun kalmayacaktır.
Sorunlar elbette olacak ve bu sorunları en aza indirgediğimiz zaman zaten toplumsal olarak gelişmişlik seviyesinin en üstünde bulunacağımız da su götürmez bir gerçek.
İyi günler dileklerimle.