Öğrencilerime hayat ile ilgili kısa hikâyeler anlatmayı seviyorum. Aslında hayat ile ilgili derken hayatımla ilgili demek daha doğru. Bu hikâyeleri bazen biraz eğlence, bazen biraz hüzün katarak anlatıyorum ki onlar da eğlensin. Bu sayede hem akılda kalıcı oluyor hem de rehberlik görevimi de yapmış oluyorum. Kısa hikâyeleri genelde en son saatlerde, enerjilerinin tükendiği anlarda anlatıyorum, çünkü o saatte öğrenme pek gerçekleşmiyor, gerçekleşse bile kaliteli olmuyor.
Hayat bu ya, öğretmenlik mesleğine başlamadan önce, üniversite yıllarında birkaç arkadaş ile Bilişim alanında faaliyet gösteren bir işyeri kurmuştuk. Daha öncesinde ben bir firmanın ortağı olarak 2 yıl çalışmıştım. Ticari ve mesleki olarak bilgi donanımlarımı önceki işyerimde öğrendiklerime borçluyum. Bu konuda gerçekten oldukça zor ve öğretici bir süreç olmuştur benim için. Bu zaman diliminde yaşadıklarımı, farklı başlıklar altında yazabileceğim yazılar olarak yayınlayabilirim ilerleyen zamanlarda.
Aslında konuya başlığını veren olay üniversiteye yeni başladığım dönemde gerçekleşmiş bir olay. İş arıyordum. Aslında benimkisi can sıkıntısındandı. Çünkü ilk sene temel dersler veriliyordu ve benim akademik başarım oldukça iyiydi. Hatta hiç unutmam Fizik dersini veren Soner Bey yüksek vizem üzerine aldığım düşük final notunu görünce beni bütünlemeye bırakmış ve neden bıraktınız sorusuna “Bu nota yazık olacaktı. Bütünlemeye çalış da gel ki ortalaman yüksek olsun” demişti. Ben kızgınlıkla kapısını çarparak çıkmış ve “bir daha bu adamın kapısından içeri girmem” diye bağırarak uzaklaşmıştım. Bana göre bu davranışım o dönem için oldukça normal bir davranıştı. Çünkü haksızlık vardı. Vizeden 87 almış Finalden ise 48 ile kalmıştım. 2 puan verilmeyecek bir puan değildi. Ve Benim ara tatilim rezil olmuştu.
Bütünleme sınavına gittim. Soner Bey sınıfa girmişti. Kâğıtları dağıtıyordu. Şansıma sınıfın en önündeki sandalye boştu. Oturdum. Bana gülümseyerek sınav kâğıdını uzattı. Kafamda birçok soru belirdi o anda. “Acaba bana kafayı takar mı? Beni bırakır mı? Şimdi ben ne yapacağım?” Sınav soruları hep bildiğim konulardandı ve zorlanmadan hepsini çözdüm. Aslında fazla da çalışmamıştım. Sınav sonucu açıklandığında Ortalamamın 84 olduğunu öğrendim. Tatilim rezil olmuştu ve İlk defa ailemden bu kadar uzak kalmıştım.
Yıllar sonra okul bittiğinde Fen Bilimleri Enstitüsüne yüksek lisans için başvurdum. Okulu devamsızlıktan uzatmıştım ve umudum yoktu. Başvuru sırasında koridorda ilerlerken Soner Bey’in odasının önünden geçtim. Kapısı aralıktı. Geçmişte yaşadığımız o ufak olayı hatırladım. Yüzümün kızardığını hissettim. Cesaretimi topladım ve kapısını çaldım. “Gel bakalım” dedi. Şaşırmıştım. Biraz sohbet ettik. Bana ortalamamı sordu. Ben okul dışındaki işlerimden dolayı derslere ve sınavlara pek asılmamıştım. Bu yüzden ortalamam oldukça düşüktü. Bana manidar bakışlarıyla “Fizikten bütünlemeye kalman da pek işe yaramamış” dedi. “Neyse başvurunu yap bakalım. Pek yüksek bir ortalama değil ama şansını dene. Ha bu arada sana bir abi nasihati; Sakın hiçbir kapıyı çarparak çıkma, zira tekrar o kapıyı çalmak zorunda kalabilirsin.” dedi. O anda soğuk terler boşaldı birden. “Her şey için teşekkür ederim” dedim ve bu sefer kapıyı aralık bırakarak çıktım.
Öğretmenlik mesleğinin belki de en önemli niteliklerinden birisi de hoşgörü olmalı. Benim o fevri davranışım karşısında bana gösterdiği o hoşgörü, Soner Bey’in ne kadar oldun olduğunu gösteriyor. Bu olay bana hayatım boyunca unutmayacağım ve hep anlatacağım bir ders olacaktır.
Siz siz olun Sakın Çıkarken Kapıyı Çarpmayın, Tekrar o kapıyı çalmanız gerekebilir ve herkes size Soner Bey’in gösterdiği olgunluğu göstermez. Sağlıkla ve Keyifle kalın.