Merhaba değerli okuyucularım. Eğitim hayatın sonuna kadar devam eden bir süreç. Bu sürecin önemli bir kısmı da okulda sınıf ortamında geçiyor. Eğitim ve öğretimin sağlıklı olabilmesi için sınıf yönetimin en iyi şekilde sağlanması gerekiyor. Sınıf yönetiminde en önemli etmenlerden birisi de öğrencinin kendisini sınıfın bir parçası olarak görmesi, benimsemesi yani kendisini sınıfa ait hissedebilmesi. Aidiyet terimi ile ifade edine bu durum sağlandığında eğitim ve öğretim için otoritenin temeli atılmış oluyor.
Sınıf öğretmenliğinde öğrencinin kendisini sınıfa ait hissetmesi, ya da sınıfın kendisine ait olduğunu benimsemesi için eğitimcinin çok dikkat etmesi gerekiyor. Bunun için sevginin ve kuralların en iyi şekilde harmanlanması lazım diye düşünüyorum. Öğretmen sınıfta kurallarını net bir şekilde öğrenciye bildirmeli. Bunu yaparken ses tonu kesinlikle taviz vermeyen bununla birlikte rencide de etmeyen, sevecen olmalı. Bu oldukça zor gibi görünse de biraz pratik ile çözülebilecek bir durum. Evde çocuk eğitiminde de sürekli bahsedilen “kuralcı ve güven veren ses tonu” denilen ses tonudur bu.
Öğrencilerin sınıfı benimsemesi için evlerinde hissettikleri bazı hisleri sınıfta da hissetmek istiyorlar. Güven, sevgi, bazen anne veya baba otoritesi, teşvik, ödül, ceza ev ile okulun arasında bağ kurulan hisler. Sınıf öğretmeni de bir insan olduğu için öğrencilerin hissedecekleri sıcaklık, onların okula gelirken daha istekli olmalarını sağlayabilir. Bu hisleri dengeli ve gerektiği zamanda verebilmek için de oldukça tecrübeli olmak gerekir.
Oğlumu 1.sınıfta devlet okullarından birisine kaydetmiştim. Yapı itibariyle dışa dönük bir çocuk olan oğlum sınıftaki çocuklarla kaynaşmakta herhangi bir sorun yaşamadı. 4 yaşından beri de okul öncesi eğitim kurumlarına devam ettiği için okul olgusu onda yerleşmişti. Yeni bir öğretmen ile yeni bir eğitim hayatına atılmıştık. Öğretmenimiz emeklilik hakkını kazanmıştı. Bu grup son grubum dedi bize ilk toplantıda. Öğretmenimizi ben sevmiştim. Hem erkek, hem de deneyimli idi. Güler yüzlü sevecen idi. Hatta ilerleyen haftalarda sınıfa oğlumu bırakırken çocukların her defasında gidip ona sarıldıklarını fark ettim. Hepsini dinliyor, kırmamaya çalışıyordu. Bu da öğrencilerini memnun ediyordu. Hatta tahtanın önünde yerde güreşen iki çocuk yerden kalktıklarında onlara dönerek “Kim kazandı çocuklar”, sorusunu yöneltecek kadar da rahattı. Bununla birlikte sınıfta kontrol öğretmende hissini almıştım.
Oğlum okula severe gidiyordu, bununla birlikte evde yazı yazmaktan nefret ediyordu. Ödevler oldukça fazla ve sıkıcı idi. 2. dönem ise okuma tekrarları ile okumayı da sökünce epeyi bir rahatladık. 2. sınıfta ise oğlumu özel bir okula kaydettim. Bu okula gitmek istemiyordu. Ona “okulu tanımak için arkadaş edinmek için biraz zamana ihtiyacı olduğunu” söyledim. 3 ay sonra artık sınıfın bir parçası olduğunu kabullenmişti. Elbette bu sınıf öğretmeninin ona karşı yaklaşımlarından dolayıydı. Oğlumu ayırt etmemiş, diğer öğrencilerinde oğlumu psikolojik olarak olumsuz engellemelerini, dışlamalarını engellemişti. Şimdi ise en popüler olmasa da popülerler listesinde ve mutlu. Okula gitmemezlik etmiyor. Okulda eğlendiğini, sınıfını sevdiğini, öğretmeninden memnun olduğunu dile getiriyor.
Devlet okullarında öğretmenlerin iş kaybetme korkuları olmadığı için sınıf içi Aidiyet hissi oluşturma konusunda dikkat ettiklerini pek sanmıyorum. Bu konuda sınıf öğretmenlerinin daha bilinçli bir şekilde eğitilmelerini, hatta sınıf öğretmeni olmak isteyenlerin de dikkatli olarak seçilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Özel okullarda öğrencinin mutluluğu, velinin mutluluğu; velinin mutluluğu ise kayıtların yenilenmesi demek. Bu durumda da özel okul idareleri öğretmenlerini bu konuda özellikle Aidiyet konusunda sık sık uyarabiliyorlar. Hatta erken kayıt döneminde sınıfınızın büyük bir kısmı kayıt yenilerse sözleşme yenilerken daha güçlü olabiliyorsunuz.
Özet olarak kendisini sınıfa ait hisseden bir öğrenci okulunu ve öğretmenini sevecektir. Bu da onun başarısını ve ailesinin mutluluğunu beraberinde getirecektir. Sınıf öğretmenlerinin ilk olarak başarması gereken sınıfta Aidiyet duygusunu oluşturmaktır. Gerisi zaten gelecektir. Mesleğe yeni başlayan ve mesleğinde başarılı olmak isteyen öğretmen arkadaşlarıma şimdiden başarılar.
Yeni bir okula, sınıfa, kursa başlayan bir çocukta aidiyet duygusunun desteklenmesi ve aşılanması için öğretmenin rolü çok büyük. Diğer taraftan, istisnai ve mecburi durumlar dışında, özellikle çocuk mutlu ve başarılı ise, okul değiştirilmesini önermiyorum.