Bir Eğitimcinin Zamanla Sınavı

Aslında bu yazının ilham kaynağı, öğretmen olarak çalıştığım süreçte yaşamış olduğum polemikler ve olaylardır. Öğrencilik döneminde de zamanı iyi kullanamamam sonucunda yaşadığım hak kayıpları da şekillenmesinde etkilidir.

Hayatın oldukça uzun süreceğini sananlar var. Hatta hiç ölmeyeceğini düşünenler. Bu felsefelerini de yaşam tarzlarına yayan ve zamanın su gibi akıp gittiği ve bir daha da geri gelmeyeceği gerçeğini sümen altı edenler bile var.

Asıl konumuza gelecek olursak biz eğitimciler, zamanı en iyi şekilde kullanması gereken çalışanlarız. Eğitim ve öğretim faaliyetlerimiz yıllık, aylık haftalık hatta günlük planlar şeklinde.  Daha detaya inip te saatlik planlama yapması gerekenlerimiz var ki, bu durumda zaman yönetimini en iyi şekilde bilmemiz ve de iyi yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Geçenlerde ders saati geldiğini bildiren zil ile dersime girdim. Fakat daha öğrencilerle olan selamlaşmam ve yoklama alma sürecim bitmeden (ki bu süre yaklaşık 1-3 dakika arasıdır) yan sınıfın akıllı tahtasından yükselen müzik sesi ile irkildim. Bir beş dakika daha bekledim çünkü dersin öğretmenini bir işi olabilir ve de derse 5 dakika geç kalmış olabilir diye düşünmüştüm. Neyse bu müzik sesi kesilmiyordu. Ben de dayanamadım ve ders işleyemediğimden yan sınıfı uyarmak adına dışarı çıktım. Sınıfın kapısının önünde öğrenciler ellerinde telefon, kimisi kapının eşiğinde bekleşiyorlar, bazıları da akıllı tahtadan yükselen müzik eşliğinde oynuyordu.  Bu sırada öğrenciler beni görünce toparlandılar ve akıllı tahtayı kapattılar. Ben sınıfta neler oluyor, ders mi boş yoksa başka bir durum mu var şeklinde bilgi edinmeye çalışırken öğretmen sallana sallana geldi ve “bir sorun mu var?” şeklinde bana çıkıştı.

Ve ben öğretmene öğrencilerin birkaç haftadır süren bu durumdan rahatsız olduğumu, öğrencilerin müzik sesi ile ders işlenmesini olumsuz etkilediklerini belirttim. Bununla birlikte öğretmenin tavırlarından bu durumun kendisini pek ilgilendirmediğini fark ettim. İletişime kapalıydı. Çünkü suçluydu ve savunmaya geçmişti. Ben de motivasyon kaybıyla sınıfıma döndüm ve ders işlemeye çalıştım.

Daha önce ki yazılarımda da değindiğim gibi biz öğretmenler hizmet sektöründe çalışan emekçileriz. Bununla birlikte öğrencilerimize davranış kazandırma konusunda da örnek olması gereken bireyleriz.  Biz öğretmenlerin zamanı iyi kullanma konusunda dikkatli davranmaları gerekir. Çünkü zamanında dersine girmeyen bir öğretmenin sınıfı kontrolden çıkabilir, bu durumda diğer sınıflar rahatsız olabilir. Sınıfta olabilecek herhangi bir olay sonucunda öğretmenin ihmalinden dolayı ceza alması gündeme gelebilir.

Öğretmenlik mesleği gerçekten fedakârlık isteyen bir meslek. Bütün velilerin bunu en iyi şekilde anlayabilmeleri için çevresindeki iyi öğretmen örneklerinin fedakârlıklarına bakmaları gerekir. Kötü örnekler her meslekte ve her sektörde olduğu gibi öğretmenlik mesleğinde de oluyor maalesef.

Okullarda zamanı en iyi denetleyebilecek olan okul idaresi ve nöbetçi öğretmenlerdir. Eğitim ve öğretim tam bir ekip işidir. İyi ve etkin bir okul idaresi, çalışanlarının bu konuda gevşemelerine izin vermez. Öğretmenlerin zamanı iyi yönetmesi ile de derse gecikme, öğretmenin devamsızlığı gibi olumsuz davranışlar da en aza indirgenecektir.

Eğer siz de bu konularda biraz hassassanız yani vicdan sahibi iseniz, elbette ki sizler de hakkınızı aramalısınız ve dersine girdiğiniz öğrencilerin bu konuda bilinçli olmalarını sağlamalısınız.  İşinizi en iyi şekilde yaparak sizlere emanet edilen öğrencilerinizin haklarını savunabilir ve emeğinizin karşılığını daha iyi alabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.